HAYAT BANA HİÇ GÜLMEDİ 3
Arkadaşımın
Arkadaşı
Bitmek bilmeyen Ankara hayatım yeni bir senaryo,
yeni bir perdede sahne almaya hazırlanıyordu. Az değil yedi buçuk sene… Yaşım
18’i geçmiş artık yurttan ayrılma hürriyetine sahip olmuştum. Bilmem bu koca
şehirde tek başıma yaşayabilecek miydim?
Üniversite
kayıtlarının başlaması ile birlikte beni bir telaş bir heyecan sarmıştı.
Sabahtan üniversite kaydımı yaptıktan sonra kendime kalacak bir yerler
bakmalıydım. Yurt başvurusunda bulunmuştum ama çıkmamıştı. Ayrıca burs
başvurularından da bir sonuç çıkmamıştı. Üniversite kampüsünün bulunduğu
“Kurtuluş Semti” ile “Cebeci Semti” arasında kendime kalacak bir yerler bulmak
istiyordum. Lakin tek başıma ev tutacak ne imkânım vardı, nede param pulum… Ben
yıllardır yetiştirme yurdunda büyümüş biriydim. Yine kendimce saçma sapan
hayallere hülyalara dalmanın ne âlemi vardı.
“Kurtuluş Semti” ile “Cebeci
Semti” arasında uzunca bir süre dolaştıktan sonra yorgunluktan perişan bir hale
gelmiştim. Biraz daha yürüyünce kendimi “Cebeci Cami” önünde buldum. Caminin avlusunun önünde
bulunan şadırvana doğru gidip susuzluğumu gidermek, elimi yüzümü yıkamak
istiyordum. Tam avuçlarımda suyu yudumlarken arkamdaki banklardan birinde
oturan iki yaşlı tonton amcanın konuşmasına dikkat kesildim.
- Yahu şu
bizim apartmana diyorum; artık bir kapıcı alsak mı? Oturanların hepsi yaşlı
insanlar. Çoğu aşağıya kadar inip çöp atmaya bile zorlanıyor. Hem apartmanın
içi de bayağı bir kötü, hafta bir olsa da temizlenmesi lazım.
- Hem
apartmanın giriş katının altında bulunan tadilatta olan depo ve sığınağı kapıcı
dairesi yapalım. Kapıcıya da orada bir yer vermiş oluruz; ne dersin? Akşamları
belirlediğimiz bir saate çöpleri toplar. Haftada bir gün de apartmanı komple
temizlik yapar. Hem apartmana ve çevresine de göz kulak olur.
- Peki,
kapıcıya bir maaş filan verecek miyiz?
- Şöyle
yapabiliriz. Oturduğu yerden para almaz ayrıca topladığımız aidatlardan da
elektrik, su ve ısınma ücretini öderiz. Belki cüz-i bir miktarda para
verebiliriz.
- Peki,
nereden bulacağız böyle birini?
İşte tam
bu sırada arkamı dönüp konuya ben girdim. Kendimi ve durumumu arz ettikten
sonra böyle bir işe ihtiyacım olduğunu söyledim. Ayrıca bu işi layıkıyla
yapabileceğimi; hatta memnun kalıp teşekkür bile edebileceklerini söyledim. Hem
tek kişi olduğum için apartmanda da sıkıntı çıkarmayacağımı söyledim.
O sırada
apartman yönetici olan amca “ Genç buyur gel. Bir bak gör ve kararını ondan
sonra verirsin. İki tonton amca önde ben arkalarında okul yönü istikametinde
birkaç sokak ötede 3 katlı bir binanın önüne geldik. Amcalar işte binamız bu
gel bak içeri… Her katında 2 dairesi olan toplam 6 daireli bir apartmandı.
Apartmanın içini gezdikten sonra giriş katın altında bulunan köhne karanlık bir
yere doğru ilerledik. Hala tadilatta halinde olan kapıcı dairesi olarak
adlandırılan yer; 1 oda 1 Mutfak ve Tuvalet banyosu bir bütünleşik bir yerdi.
Sadece odanın toprak altında gömülü penceresinin içinden az bir şey güneş içeri
giriyordu. Amcalardan biri eğer kabul edersen; 1 hafta içinde tadilat biter sen
de gelir yerleşirsin.
Açıkçası
bir insanın çok zorda kalmadığı sürece yaşayacağı bir yer gibi görünmüyordu.
Ama benim durumum ve halim belliydi. Bu işi bir gurur meselesi filan yapmadan
hemen kabul ettim. Çünkü bu iş benim için bir fırsattı. Peki, tamam ben bir
hafta içinde gelirim dedim ve ayrıldım.
Bir hafta
sonra kaldığım yurttan ilişkimi kestikten sonra küçük bir el çantası ve sırt
çantamla hem öğrencilik yıllarımı geçireceğim hem de o tatlı şirin tonton
insanlara kapıcılık yapacağım evin yolunu tuttum. Binanın önüne geldiğimde ilk
görüştüğüm de tanıştığım yönetici amca ve eşi binanın önünde bulunan bankta
oturuyorlardı. Güzel yüzlü bir karşılama ile bana “ Hoş geldin” dediler.
Onlarla birlikte kapıcı dairesine gittim. Açıkçası içimden şunları
geçiriyordum. “ Yahu ben bu eve nasıl eşya alacağım filan…” yönetici amca
kapıyı açınca açıkçası bir anda gözlerime inanamadım. O köhne kötü yer
temizlenmiş boyanmış hatta ve hatta içine birkaç parça eşya bile koymuşlardı.
Oda da fonksiyonel
kadife bir kanepe vardı. ( hem yatak hem kitaplarımı koyacağım bir kitaplık hem
de eşyalarımı koyacağım 3 kapaklı dolap)
Mutfakta
iki gözlü bir ocak ve birkaç parça mutfak eşyası… Ayrıca ufak mini bir
buzdolabı…
Kısa
koridorda ise çamaşır yıkaya bilmem için merdaneli bir makine…
Gözlerimden
mutluluk gözyaşları akıyordu. Ben sadece kafamı sokacağım bir hayal ederken;
Allah yüzüme bakmış beni bu insanlarla karşılaştırmıştı. Bende bu insanların
yüzünü asla kara çıkartmamalıydım. Üniversite hayatım boyunca hatta üniversite
bittikten 3 - 4 kadar yine bu tatlı tonton insanların kapıcılığını yaptım.
Hafta içleri akşam 7 gibi çöplerini topladım. Pazar günleri ise apartmanı
baştan aşağı yıkadım, temizledim. Yıllarca gurur yapmadan, üşenmeden,
sıkılmadan alnımın teri ile çalıştım.
Yıllar
geçtikçe okul masraflarım artıyordu. Hani bu masraflar öyle fuzuli masraflardan
ziyade kitap, defter, fotokopi v.s masraflardı. Apartmandan aldığım cüz i miktarla okul masraflarımı ve yiyecek ihtiyaçlarımı anca karşılaya biliyordum.
Öyle kendime ne bir elbise ne bir ayakkabı alabiliyordum. Zaten çok bir eşyam
yoktu. Ara sıra apartmanda bulunan kişilerin çocuklarının bıraktığı elbise ve
ayakkabılardan olanları alır kullanırdım. Bu durum yıllarca böyle devam etti.
Rahmetli annem ve babamın arasında geçen hep o muhabbet aklıma geliyordu. “
Hanım halimize şükür. Bak, bizden nice kötü durumda olan insanlar var onları
düşün! ”
…
Üniversite
yıllarımda öyle hayatımda bir sevgilim bir kız arkadaşım olmadı. Açıkçası bende
olması için çaba göstermedim. Üniversite son sınıfta bir arkadaşım vesilesi ile
aynı üniversitenin eğitim fakültesinde son sınıfta öğrenim gören bir
hanımefendi ile tanıştım. Birkaç görüşmeden sonra hem ben hem o birbirimizden
hoşlanmaya başlamıştık. 6 ay kadar böyle devam etti. İlerleyen zaman zarfında
hanımefendi “ Artık benim hayatımda olan ve geleceğimi planladığım insanın
ailem ile tanışma zamanı geldi ” diyerek beni ailesiyle tanıştırdı. Ailesi de
benim benimsemiş olmalı ki 1 yıl boyunca oğlum, evladım… Diyerek samimiyet
kurmuşlardı.
Kız
arkadaşım (hayatımda eşim olacak insan) okul bittikten sonraki yıl öğretmenlik
sınavlarına girmişti. Ben ise okulu bitirmiştim. Lakin bir iş bulamamış hatta
avukatlık stajını bile yapamamıştım. İmkânsızlıklarım dolayısıyla. Ben kısıtlı
imkân ve şartlarda yaşıyordum bunu az çok onlarda biliyordu.
Ta ki bu
ilişki bu samimiyet kız arkadaşın öğretmenlik sınavını kazanıp atanmasına kadar
sürdü. Kızları atandıktan hemen sonra ailenin bana tutum ve davranışları bile
değişti. Onların gözünde tabiri caizse “ maraba, işsiz güçsüz, aylak bir adam ”
görünümü çiziyordum. Bir gün kız arkadaşımın annesi ve babasıyla “ Kurtuluş
Parkında ” buluştuk. Babası konuşmayı fazla uzatmayacağını söyleyip konuşmaya
başladı.
- Bak
Evladım!
- Kızım
ile 1,5 yıldır birliktesiniz. Bunun 1 yılına yakın kısmında da biz seni
tanıdık, bildik, sevdik. Lakin bakıyorum ki sende ne bir gelişme var nede bir
icraat…
- Senden
ricamız tatsız bir durum çıkmadan kızımızdan uzak dur. Onu bile aramadan ayrıl.
Hem kızımız için biz bir başkasını düşünüyoruz.
…
Sanki o “
Kurtuluş Parkı ” yarıldı ben içine girdim. Yıllar sonra bir kez daha
yıkılmıştım. Perişan olmuştum. Ne yapacağımı ne edeceğimi bilemiyordum.
Üniversitenin bulunduğu caddeye doğru hızla yürümeye başladım. Bir telefon
kulübesi bulup kız arkadaşımı aradım. Ailesinin bana söylediklerini anlattım.
Sonra sustum onu dinlemeye başladım.
Evet,
ailem doğru söylüyor. Bende ayrılmak istiyorum. Ben seninle bu şekilde birlikte
olamam hala bir işin gücün yok. Böyle bir birliktelik sürmez. Güle güle...
Telefonu
yüzüme kapatmıştı. O an bir kez daha yıkılmıştım. Üzüntüden perişan halimden
eve kendimi zor attım. Sonra oturdum düşünmeye başladım. Yahu beni bağırlarına
basan bu insanlar neden bu kadar acımasızdı? Neden beni 1,5 yıl boyunca ben
seni her halinle seviyorum, birlikte bütün zorlukları aşarız diyen insan bir
anda bırakmıştı? Hani nerede sevgi? Hani nerede aşk? Mutluluk yüzü görmek yoksa
bana haram mıydı? Hayat ne zaman bana gülecek?
Evde
düşünmekten sıkılmıştım. Akşam saat 9 gibi arkadaşlarım ile ara sıra takıldığım
“Sıhhiye” civarındaki bir mekâna gittim. Arkadaşlarımdan biri orada idi.
Yanında ise bir arkadaşı vardı. Beni görünce hemen masalarına davet ettiler.
Sohbetlerine bende dâhil olmuştum. “ Arkadaşımın arkadaşı ” ile olan sohbetimiz
muhabbetimiz iyiden iyiye artmıştı. Hatta ettiğimiz sohbetten zamanın
ilerlediğinin farkına bile varamamıştık. Mekândan ayrılırken “Arkadaşımın
arkadaşı ” eve giden kadar bana eşlik edebileceğini söyledi. Yol boyunca da
sohbetimiz kaldığı yerden devam etti. Tam eve girerken arkadaşımın arkadaşı
bana yarın sabah buluşalım senin staj işini halledelim dedi. Gün içinde
yaşadığım o büyük travmadan sonra bir nebze olsun bir mutluluk bir sevinç oluştu
bedenimde.
Ertesi
gün sabah “ Arkadaşımın arkadaşı ” ile buluşup beni “ Maltepe ” civarında bir
avukatlık bürosunun yanına götürdü. İçeride yaşı hayli ilerlemiş lakin yüzünden
bilgeliği okunan avukat bey karşıladı. Sonra “ Buyur evlat otur bakalım ” senin
şu staj işini halledelim. Sağolsun arkadaşımın arkadaşı vesilesi ile staj işini
de bir çözüme kavuşturmuştuk. “ Arkadaşımın arkadaşı ” vesilesi ile bugünde
mutlu olmuştum.
Stajım
bittikten sonra avukat bey hafta bir gün onun yanında çalışabileceğimi söyledi.
2 yıl boyunca ekseriye hafta 1 gün avukat beyin yanında çalıştım. Hayatımda ilk
defa kendim para kazanmaya başlamıştım. Ve ilk defa kendime bir elbise ve bir
ayakkabı alabilmiştim. Sanki hayat bana göz kırpmaya başlamıştı. Bu süre
zarfında yine aynı binada çalışmaya devam ediyordum. Akşamları vakit buldukça
hâkimlik sınavlarına hazırlanmaya gayret ediyordum. Yılmadan, sıkılmadan,
umutla, heyecanla…
Bu arada
sınavlara hazırlanırken yine birçok zorlu badireler atlattım. 6 ay kadar bir
süre hastalıkla mücadele ettim. Bu sürenin yaklaşık 3 ayını hastanede geçirdim.
Sağ olsun “ Arkadaşımın arkadaşı ” gerek rahatsızlığım gerek hastanede
geçirdiğim süre zarfında başımdan ayrılmadı. Beni yalnız bırakmadı.
…
Bir gün
sabah uyandığımda içimde öyle bir sevinç ve mutluluk vardı ki tarifi mümkün
değildi. Öğlene doğru hâkimlik yazılı sınav sonuçlarının açıklandığını
öğrendim. Şükürler olsun. Yazılı sınavı başarı ile vermiştim. Son aşama mülakat
kısmı kalmıştı. Açıkçası biraz korkuyordum bu aşamadan sonra. Kimim kimsem
yoktu bana referans olacak. Mülakat günü gelip çattığı an mülakat komisyonun
karşısına sakin bir eda çıktım. Sormuş oldukları soruları heyecanlanmadan doğru
bir şekilde cevaplamıştım. Ardan belirli bir süre geçtikten sonra mülakat sonuç
listesi açıklamıştı. Heyecanla listeye baktığımda listenin orta sırlarında
kendi adımı gördüm. Şükürler olsun. Hayat bu sefer bana gülmüştü. Hayalimdeki
mesleğe kavuşacaktım. Akademi sonrası çekilen kura da “Hâkimlik” çıkmıştı.
Şimdi
Ankara’dan ayrılık zamanı ama mutlu umutlu bir o kadarda sevgi dolu bir
ayrılık. En kara günler bitmiş aydınlık yarınlar beni bekliyordu. Yaşım 35
yolun yarısını tamamlamak üzereyim. Bu yaşıma kadar aile yokluğu dâhil olmak
üzere; aşk acısı, fakirliğin dibi, hastalığın ağırı, hayatın ne yükü varsa
çektim. Yılmadım yıkılmadım. Bıkmadım usanmadım. Gururla, onurla alın teri ile
çalıştım. Hayallerime inandım. Kendime güvendim. Ve onca sıkıntıya rağmen
halime hep şükrettim. Kimselerin minneti töhmeti boyunduruğu altında kalmadım.
Hayat
bana 35 yıl sonra güldü. Şu ana kadar anlattığım diğer arkadaşlarımın da
durumunu az çok merak ediyorsunuzdur. Eminim!
İzmir’de
okuyup; İstanbul üniversitesi tıp fakültesini kazanan arkadaşım okulunu
bitirdikten sonra “ Genel Cerrahi ” alanında uzmanlığını almış. Evli, mutlu,
çocuklu…
İstanbul’da okuyup; İstanbul üniversitesi tıp fakültesini kazanan diğer
arkadaşım okulunu bitirdikten sonra “
Pediatri ” alanında uzmanlığını almış. Amerika’ da akademik kariyerine
devam ediyor. Evli, mutlu, çocuklu…
İstanbul’da okuyup; Boğaziçi
üniversitesi işletme okuyan arkadaşım okulunu bitirir bitirmez Çinli bir
firmanın Doğu Avrupa satış koordinatörlüğü işleri ile meşgul. Evli, mutlu,
çocuklu…
Yıllar
sonra hayatıma giren ince ruhlu, fedakâr cefakâr, insan sarrafı, bana
hayallerimin peşinden gitmeyi öğreten, bana pozitif bakış açısını aşılayan, o
ufak dokunuşu ile hayatın bana da gülebileceğini gösteren o insan “ ARKADAŞIMIN
ARKADAŞI ” İşte o insan sizler için yazmaya, İnsanlık için bir şeyler yapmaya
çalışıyor. Tek bir hayali var onunda bu dünyada. Göçüp giderken bu dünyadan
işinden, makamından da öte…
Bu güzelim ülkenin güzel insanları tarafından
hayırla yâd edilen vatana millete faydalı hizmetleri dokunmuş bir insan olarak
göçüp gitmek.
Doktor Hayat / Hayat Bana Hiç Gülmedi 3
Arkadaşımın Arkadaşı
“Kurtuluş Semti” ile “Cebeci Semti” arasında uzunca bir süre dolaştıktan sonra yorgunluktan perişan bir hale gelmiştim. Biraz daha yürüyünce kendimi “Cebeci Cami” önünde buldum. Caminin avlusunun önünde bulunan şadırvana doğru gidip susuzluğumu gidermek, elimi yüzümü yıkamak istiyordum. Tam avuçlarımda suyu yudumlarken arkamdaki banklardan birinde oturan iki yaşlı tonton amcanın konuşmasına dikkat kesildim.
- Hem apartmanın giriş katının altında bulunan tadilatta olan depo ve sığınağı kapıcı dairesi yapalım. Kapıcıya da orada bir yer vermiş oluruz; ne dersin? Akşamları belirlediğimiz bir saate çöpleri toplar. Haftada bir gün de apartmanı komple temizlik yapar. Hem apartmana ve çevresine de göz kulak olur.
- Peki, kapıcıya bir maaş filan verecek miyiz?
- Şöyle yapabiliriz. Oturduğu yerden para almaz ayrıca topladığımız aidatlardan da elektrik, su ve ısınma ücretini öderiz. Belki cüz-i bir miktarda para verebiliriz.
- Peki, nereden bulacağız böyle birini?
İşte tam bu sırada arkamı dönüp konuya ben girdim. Kendimi ve durumumu arz ettikten sonra böyle bir işe ihtiyacım olduğunu söyledim. Ayrıca bu işi layıkıyla yapabileceğimi; hatta memnun kalıp teşekkür bile edebileceklerini söyledim. Hem tek kişi olduğum için apartmanda da sıkıntı çıkarmayacağımı söyledim.
O sırada apartman yönetici olan amca “ Genç buyur gel. Bir bak gör ve kararını ondan sonra verirsin. İki tonton amca önde ben arkalarında okul yönü istikametinde birkaç sokak ötede 3 katlı bir binanın önüne geldik. Amcalar işte binamız bu gel bak içeri… Her katında 2 dairesi olan toplam 6 daireli bir apartmandı. Apartmanın içini gezdikten sonra giriş katın altında bulunan köhne karanlık bir yere doğru ilerledik. Hala tadilatta halinde olan kapıcı dairesi olarak adlandırılan yer; 1 oda 1 Mutfak ve Tuvalet banyosu bir bütünleşik bir yerdi. Sadece odanın toprak altında gömülü penceresinin içinden az bir şey güneş içeri giriyordu. Amcalardan biri eğer kabul edersen; 1 hafta içinde tadilat biter sen de gelir yerleşirsin.
Açıkçası bir insanın çok zorda kalmadığı sürece yaşayacağı bir yer gibi görünmüyordu. Ama benim durumum ve halim belliydi. Bu işi bir gurur meselesi filan yapmadan hemen kabul ettim. Çünkü bu iş benim için bir fırsattı. Peki, tamam ben bir hafta içinde gelirim dedim ve ayrıldım.
Bir hafta sonra kaldığım yurttan ilişkimi kestikten sonra küçük bir el çantası ve sırt çantamla hem öğrencilik yıllarımı geçireceğim hem de o tatlı şirin tonton insanlara kapıcılık yapacağım evin yolunu tuttum. Binanın önüne geldiğimde ilk görüştüğüm de tanıştığım yönetici amca ve eşi binanın önünde bulunan bankta oturuyorlardı. Güzel yüzlü bir karşılama ile bana “ Hoş geldin” dediler. Onlarla birlikte kapıcı dairesine gittim. Açıkçası içimden şunları geçiriyordum. “ Yahu ben bu eve nasıl eşya alacağım filan…” yönetici amca kapıyı açınca açıkçası bir anda gözlerime inanamadım. O köhne kötü yer temizlenmiş boyanmış hatta ve hatta içine birkaç parça eşya bile koymuşlardı.
Oda da fonksiyonel kadife bir kanepe vardı. ( hem yatak hem kitaplarımı koyacağım bir kitaplık hem de eşyalarımı koyacağım 3 kapaklı dolap)
Mutfakta iki gözlü bir ocak ve birkaç parça mutfak eşyası… Ayrıca ufak mini bir buzdolabı…
Kısa koridorda ise çamaşır yıkaya bilmem için merdaneli bir makine…
Gözlerimden mutluluk gözyaşları akıyordu. Ben sadece kafamı sokacağım bir hayal ederken; Allah yüzüme bakmış beni bu insanlarla karşılaştırmıştı. Bende bu insanların yüzünü asla kara çıkartmamalıydım. Üniversite hayatım boyunca hatta üniversite bittikten 3 - 4 kadar yine bu tatlı tonton insanların kapıcılığını yaptım. Hafta içleri akşam 7 gibi çöplerini topladım. Pazar günleri ise apartmanı baştan aşağı yıkadım, temizledim. Yıllarca gurur yapmadan, üşenmeden, sıkılmadan alnımın teri ile çalıştım.
Yıllar geçtikçe okul masraflarım artıyordu. Hani bu masraflar öyle fuzuli masraflardan ziyade kitap, defter, fotokopi v.s masraflardı. Apartmandan aldığım cüz i miktarla okul masraflarımı ve yiyecek ihtiyaçlarımı anca karşılaya biliyordum. Öyle kendime ne bir elbise ne bir ayakkabı alabiliyordum. Zaten çok bir eşyam yoktu. Ara sıra apartmanda bulunan kişilerin çocuklarının bıraktığı elbise ve ayakkabılardan olanları alır kullanırdım. Bu durum yıllarca böyle devam etti. Rahmetli annem ve babamın arasında geçen hep o muhabbet aklıma geliyordu. “ Hanım halimize şükür. Bak, bizden nice kötü durumda olan insanlar var onları düşün! ”
…
Üniversite yıllarımda öyle hayatımda bir sevgilim bir kız arkadaşım olmadı. Açıkçası bende olması için çaba göstermedim. Üniversite son sınıfta bir arkadaşım vesilesi ile aynı üniversitenin eğitim fakültesinde son sınıfta öğrenim gören bir hanımefendi ile tanıştım. Birkaç görüşmeden sonra hem ben hem o birbirimizden hoşlanmaya başlamıştık. 6 ay kadar böyle devam etti. İlerleyen zaman zarfında hanımefendi “ Artık benim hayatımda olan ve geleceğimi planladığım insanın ailem ile tanışma zamanı geldi ” diyerek beni ailesiyle tanıştırdı. Ailesi de benim benimsemiş olmalı ki 1 yıl boyunca oğlum, evladım… Diyerek samimiyet kurmuşlardı.
Ta ki bu ilişki bu samimiyet kız arkadaşın öğretmenlik sınavını kazanıp atanmasına kadar sürdü. Kızları atandıktan hemen sonra ailenin bana tutum ve davranışları bile değişti. Onların gözünde tabiri caizse “ maraba, işsiz güçsüz, aylak bir adam ” görünümü çiziyordum. Bir gün kız arkadaşımın annesi ve babasıyla “ Kurtuluş Parkında ” buluştuk. Babası konuşmayı fazla uzatmayacağını söyleyip konuşmaya başladı.
- Bak Evladım!
- Kızım ile 1,5 yıldır birliktesiniz. Bunun 1 yılına yakın kısmında da biz seni tanıdık, bildik, sevdik. Lakin bakıyorum ki sende ne bir gelişme var nede bir icraat…
- Senden ricamız tatsız bir durum çıkmadan kızımızdan uzak dur. Onu bile aramadan ayrıl. Hem kızımız için biz bir başkasını düşünüyoruz.
…
Sanki o “ Kurtuluş Parkı ” yarıldı ben içine girdim. Yıllar sonra bir kez daha yıkılmıştım. Perişan olmuştum. Ne yapacağımı ne edeceğimi bilemiyordum. Üniversitenin bulunduğu caddeye doğru hızla yürümeye başladım. Bir telefon kulübesi bulup kız arkadaşımı aradım. Ailesinin bana söylediklerini anlattım. Sonra sustum onu dinlemeye başladım.
Telefonu yüzüme kapatmıştı. O an bir kez daha yıkılmıştım. Üzüntüden perişan halimden eve kendimi zor attım. Sonra oturdum düşünmeye başladım. Yahu beni bağırlarına basan bu insanlar neden bu kadar acımasızdı? Neden beni 1,5 yıl boyunca ben seni her halinle seviyorum, birlikte bütün zorlukları aşarız diyen insan bir anda bırakmıştı? Hani nerede sevgi? Hani nerede aşk? Mutluluk yüzü görmek yoksa bana haram mıydı? Hayat ne zaman bana gülecek?
Evde düşünmekten sıkılmıştım. Akşam saat 9 gibi arkadaşlarım ile ara sıra takıldığım “Sıhhiye” civarındaki bir mekâna gittim. Arkadaşlarımdan biri orada idi. Yanında ise bir arkadaşı vardı. Beni görünce hemen masalarına davet ettiler. Sohbetlerine bende dâhil olmuştum. “ Arkadaşımın arkadaşı ” ile olan sohbetimiz muhabbetimiz iyiden iyiye artmıştı. Hatta ettiğimiz sohbetten zamanın ilerlediğinin farkına bile varamamıştık. Mekândan ayrılırken “Arkadaşımın arkadaşı ” eve giden kadar bana eşlik edebileceğini söyledi. Yol boyunca da sohbetimiz kaldığı yerden devam etti. Tam eve girerken arkadaşımın arkadaşı bana yarın sabah buluşalım senin staj işini halledelim dedi. Gün içinde yaşadığım o büyük travmadan sonra bir nebze olsun bir mutluluk bir sevinç oluştu bedenimde.
Stajım bittikten sonra avukat bey hafta bir gün onun yanında çalışabileceğimi söyledi. 2 yıl boyunca ekseriye hafta 1 gün avukat beyin yanında çalıştım. Hayatımda ilk defa kendim para kazanmaya başlamıştım. Ve ilk defa kendime bir elbise ve bir ayakkabı alabilmiştim. Sanki hayat bana göz kırpmaya başlamıştı. Bu süre zarfında yine aynı binada çalışmaya devam ediyordum. Akşamları vakit buldukça hâkimlik sınavlarına hazırlanmaya gayret ediyordum. Yılmadan, sıkılmadan, umutla, heyecanla…
Bu arada sınavlara hazırlanırken yine birçok zorlu badireler atlattım. 6 ay kadar bir süre hastalıkla mücadele ettim. Bu sürenin yaklaşık 3 ayını hastanede geçirdim. Sağ olsun “ Arkadaşımın arkadaşı ” gerek rahatsızlığım gerek hastanede geçirdiğim süre zarfında başımdan ayrılmadı. Beni yalnız bırakmadı.
…
Bir gün sabah uyandığımda içimde öyle bir sevinç ve mutluluk vardı ki tarifi mümkün değildi. Öğlene doğru hâkimlik yazılı sınav sonuçlarının açıklandığını öğrendim. Şükürler olsun. Yazılı sınavı başarı ile vermiştim. Son aşama mülakat kısmı kalmıştı. Açıkçası biraz korkuyordum bu aşamadan sonra. Kimim kimsem yoktu bana referans olacak. Mülakat günü gelip çattığı an mülakat komisyonun karşısına sakin bir eda çıktım. Sormuş oldukları soruları heyecanlanmadan doğru bir şekilde cevaplamıştım. Ardan belirli bir süre geçtikten sonra mülakat sonuç listesi açıklamıştı. Heyecanla listeye baktığımda listenin orta sırlarında kendi adımı gördüm. Şükürler olsun. Hayat bu sefer bana gülmüştü. Hayalimdeki mesleğe kavuşacaktım. Akademi sonrası çekilen kura da “Hâkimlik” çıkmıştı.
Şimdi Ankara’dan ayrılık zamanı ama mutlu umutlu bir o kadarda sevgi dolu bir ayrılık. En kara günler bitmiş aydınlık yarınlar beni bekliyordu. Yaşım 35 yolun yarısını tamamlamak üzereyim. Bu yaşıma kadar aile yokluğu dâhil olmak üzere; aşk acısı, fakirliğin dibi, hastalığın ağırı, hayatın ne yükü varsa çektim. Yılmadım yıkılmadım. Bıkmadım usanmadım. Gururla, onurla alın teri ile çalıştım. Hayallerime inandım. Kendime güvendim. Ve onca sıkıntıya rağmen halime hep şükrettim. Kimselerin minneti töhmeti boyunduruğu altında kalmadım.
Hayat bana 35 yıl sonra güldü. Şu ana kadar anlattığım diğer arkadaşlarımın da durumunu az çok merak ediyorsunuzdur. Eminim!
İzmir’de okuyup; İstanbul üniversitesi tıp fakültesini kazanan arkadaşım okulunu bitirdikten sonra “ Genel Cerrahi ” alanında uzmanlığını almış. Evli, mutlu, çocuklu…
İstanbul’da okuyup; İstanbul üniversitesi tıp fakültesini kazanan diğer arkadaşım okulunu bitirdikten sonra “ Pediatri ” alanında uzmanlığını almış. Amerika’ da akademik kariyerine devam ediyor. Evli, mutlu, çocuklu…
İstanbul’da okuyup; Boğaziçi üniversitesi işletme okuyan arkadaşım okulunu bitirir bitirmez Çinli bir firmanın Doğu Avrupa satış koordinatörlüğü işleri ile meşgul. Evli, mutlu, çocuklu…
Bu güzelim ülkenin güzel insanları tarafından hayırla yâd edilen vatana millete faydalı hizmetleri dokunmuş bir insan olarak göçüp gitmek.
Doktor Hayat / Hayat Bana Hiç Gülmedi 3
yaşamda olmaz dediklerimizin olduğu, hayal dediklerimizin de gerçeğe döndüğü olmuştur,aynen sizin zorlu yaşam savaşınızdaki gibi...aslolan istikrarlı bir çizgi ve sabır tabiiki!biraz da doğruyu görme yetisiyle beraber, seçimlerimizin etkileyici rol olduğunu sizdeki gibi görebiliyoruz...doğru arkadaş ve iyi çevre de olmazsa olmazımız.dilerim bundan sonra engel çıkmadan tüm ışıklar size açılsın...
YanıtlaSilSayın Deniz YATKIN
SilKıymetli yorumunuz ve ilginiz için şükranlarımı sunuyorum.
Sevgi, Saygı ve Hürmetlerimle
Yazını okurken beynim ile yüreğim dövüşmekten tuş oldular...!!!
YanıtlaSilACILARIN ÇOCUĞU EMRAH; PARDON DOKTOR HAYAT...!?
HANİ DER YA EMRAH FİLİMLERİN DE; HATTA TAKLİTÇİLERE DE MALZEME OMUŞTUR..<biliyor musun..benim hiç evim olmadı...hiç sevenim de olmadı...ben acıların çocuğuyam:)) vb..))
TABİ BUNLAR İŞİN ESPİRİSİ..! YAŞADIKLARIN KEŞKE SENİN İLE SON BULSAYDI..! MAALESEF BU HİKAYELER; OKUTAMADIĞI İÇİN KENDİ ELLERİ İLE ÇOCUKLARINI YETİŞTİRME YURDUNA VEREN AİLELER DÜZEYİNDE ARTMIŞ DURUMDA..! KİMİSİ SİZİN KADER KURBANI,KİMİSİ EKONOMİK VE SOSYAL SEBEPLERİN MEYDANA GETİRDİĞİ EREZYONUN ALTINDA EZİLENLER....!?
HAYAT ÖĞRETTİKLERİNİ ÖĞRENMEYE MECBUR OLDUĞUMUZ TEK ÖĞRETMEN, AMA DERS VERMEDEN SINAV YAPACAK KADAR DA ACIMASIZ...!?
KADERE GELİNCE...!? TANIMINI YAPMAYA ÇALIŞACAK KADAR AKILSIZ DEĞİLİM; O ANLATILMAZ YAŞANIR...! EĞER BİR İNSAN SİZİN DERTLERİNİZE GÜLÜYORSA; BİLİN Kİ SİZDEN ÇOK DAHA FAZLA ACILAR ÇEKMİŞTİR...!? KENDİMİ KAST ETMİYORUM..! 1986'DA ALTINDA BMW,LİMANA KARŞI ÖZEL EV,EVİN KİRASI 22LİRA İKEN AYDA 500 LİRA HARÇLIKLA OKUYAN BİR ÖĞRENCİYDİM...! BUNUN BANA AVANTAJLARI OLDUĞU GİBİ; SİZİN GENÇ YAŞTA ÖĞRENDİKLERİNİZİ İLERLEMİŞ YAŞIMDA ÖĞRENİP ANLAMAMA SEBEP OLACAK KADAR DA DEZAVANTAJI OLDU...!? NEYSE...!?
SONUÇ: KADER İNSANLARIN ÇABASINA BAĞLIDIR...! ALLAH BUNDAN SONRAKİ KADERİNİZİ GÜZEL YAZMIŞ OLSUN..! SİZİN İSTEDİKLERİNİZİ DEĞİL; SİZİN İÇİN HAYIRLI OLANI SİZE NASİP ETSİN..! SEVGİ İLE KALIN DOKTOR HAYAT KARDEŞİM..! D.U
Duycan Abiciğim değerli yorumunuz için teşekkür sunuyorum.
SilSevgi, Saygı ve Hürmetlerimle
Arkadaşım Doktor Hayat.Sıcaktan elimi kıpırdatamadığım için uzak durduğum nete bir saat evvel girdim.Bugün yazın olacaktı ve gördüm.Hayatın; gerçekten zorluklarının sırayla ve üst üste geldiği en gerçeğinden bir roman gibi.Hukukçu olman beni nedense çok gururlandırdı.Zorluklardan çıkan insanlar,an gelir bağışıklık kazanırlar.Ama kader artık sana oyun oynamasın. Hep sağlıklı hep mutlu ol inşallah,kardeşim.ECE ABLAN.
YanıtlaSilEce Ablacığım kıymetli yorumunuz için şükranlarımı sunuyorum.
SilSevgi, Saygı ve Hürmetlerimle
Benden de sevgiler,sonsuz saygılar kardeşime.
YanıtlaSilFilm gibi bir yazı olmuş. Özellikle sonu. Üniversiteye ilk gittiğim zamana döndüm, birlikte ev tuttuğumuz arkadaşlarımı anımsadım. Güzel bir paylaşım olmuş, teşekkürler. Takibe aldım bu arada, sevgiler... :)
YanıtlaSilGöstermiş olduğunuz ilgi ve alakadan dolayı şükranlarımı sunuyorum.
SilSevgi, Saygı ve Hürmetlerimle
Değerli dostum. Dostum demek nedense içimden geldi. Yoksa ne sen beni tanırsın nede ben seni. Bloğuna ilk defa girdim. İlk defa bu yazını okudum. Teşekkürler. Sana ve seni artık güldüren hayata.
YanıtlaSilÖnceklikle göstermiş olduğunuz ilgi ve alakadan dolayı şükranlarımı sunmak istiyorum ayrıca içinizden gelen samimi duygunuz içinde mutlu oldum.
SilSevgi, Saygı ve Hürmetlerimle
İbret alarak okunan, sonu mutlu bitip iç ferahlatan bir insanlık öyküsü... Çok severek okudum, ellerinize sağlık...
YanıtlaSilSayın Kahve Yanı
YanıtlaSilGöstermiş olduğunuz ilgi ve teveccühten dolayı şükranlarımı sunuyorum.
Sevgi, Saygı ve Hürmetlerimle
Okurken yaşamak buna derler, bizlere okurken yasadiklarinizi yasattiginiz için TEŞEKKÜRLER. Biraz olsun ders alabilirsek ne mutlu bizlere. Emeğinize sağlık.
YanıtlaSilSayın Mustafa Kelleci Beyefendi
SilGöstermiş olduğunuz ilgi, teveccüh ve yorumunuz dolayısıyla şükranlarımı sunuyorum.
Sevgi, Saygı ve Hürmetlerimle