BİZİMKİSİ BİR AŞK HİKÂYESİ
Hatırlıyor musun?
Hatırlıyor musun? Hayattan umudunu kesip; kendi
köşene, kendi kabuğuna çekildiğin o günleri… Bir yanda babasızlığın eksik yanını,
bir tarafta annenin ciddi sağlık problemlerini… Sanki hayatta bütün her şey üzerine
bir çığ gibi geliyordu. Bir kış günü bembeyaz bir örtünün üstünde bulduk
birbirimizi. Önce üzerimizdeki toprağı ardından da üzerimizdeki beyaz örtüyü
geçip bir kardelen gibi imkânsızlıklar içinde doğduk. Sonra bir bahar meltemi
ile mutluluğa yelken açtık.
Sonra senin tabirinle “Umudun” “Hayatın” “Eksik
Kalan Yanın” olmuştum. Zor günlerinde en büyük destekçin, umut ışığın, deniz
fenerin olmuştum. Bir hayalle başlamıştı bizim yolculuğumuz. Uzun bir yolculuk,
sonu
mutluluk ile biten… Kısa bir süre zarfında derslerine yardım edip, hayalini kurduğun kuruma girmen için gecemi
gündüzümü katmıştım. Hatırlıyor musun?
Senin umudun kesildikçe ben senin umut hep kaynağın olmuştum.
Hatırlıyor
musun? Senin “Umudun” olduktan sonra telefonlarımı bile
kapatmak istemiyordun. Sabahlara kadar konuşmak istiyordun. Hatta o kadar ileri
gidiyor ve diyordun ki:
- Aşkım, Hayatım, Umudum ben seninle ölmeye bile
varım.
- Aşkım sen benim ailemden sonra yegâne varlığımsın.
- Aşkım beni senden ancak ölüm ayırabilir.
- Aşkım sen gerçekten bana Allah tarafından bir
lütufsun.
…
O kadar güzel cümleler kuruyordun ki, ayaklarım
yerden kesiliyor beni benden alıyordun. Açıkçası onca sıkıntının içinde seni
mutlu görmek beni ayrı bir mutlu ediyordu. Artık beni benden daha iyi
biliyordun.
…
Sonra aradan aylar geçti. Sen o hayalini kurduğun kuruma yerleştin.
Fakat bir şeyler ters gitmeye başlamıştı. Sabahlara konuşmak isteyen,
telefonumu kapatmayan o insan bir anda kayboldu. O güzel sözlerinin yerini kalp
kırıcı sözler aldı. Birden ailemin inancını bahane edip benden
ayrılmıştın. Beni benden daha iyi bildiğini söylemiştin. Bu tavrının nelere mal
olduğunu belki bilmiyorsun. Bak ben söyleyeyim. Kırıp döktün üstüne üstlük
kocamanda bir yara ile beni bırakıp gittin. Aylarca yıllarca acı çektirdin. Bununla
kalmayıp hakkımda yalan yanlış malumatlar verdin eşe, dosta, ele güne… Peki, ben sana çekip giderken ağzımı açıp bu
kadar alçaldım mı? Hayır. Bilirsin beni hani tanıdığını söylüyorsun ya onca yıl
ağzımdan sana veya çevremizde olan bir insana kötü bir sözü geç, kötü bir hal
ve harekette bile bulunmadım onca yıl.
Hatırlıyor
musun? Bilmem. Ama şuan ayrılalı yıllar oldu. Bu geçen
uzun yıllar benden de çok şeyler aldı götürdü. Sağlığımı, işimi, sevdiklerimi
kaybettim. Ama umudumu hiç kaybetmedim. Bilirsin benim diğer adım “Umut”. Hayatta şahsıma karşı yapılan her türlü
kötülüğü unutmaya çalıştım. Kimseye karşı kin tutmadım hatta senin bu
davranışına bile… Ama bıraktığın o yaranın izi bedenimde hep kaldı. İşte o izi
hiç unutmuyorum, unutamıyorum. Bedenime baktıkça hep sen geliyorsun. Biliyorum
sen beni unuttun. Bende senin hakkında pek bir şey bilmiyorum…
Bir gün kapıma bir posta gelmişti. Aylar önce
başvurmuş olduğum kuruma müdür olarak atamam yapılmıştı. Yıllar sonra bugün
içimde buruk bir mutluluk vardı. 15 gün içinde görevimin başında olmam
gerekiyormuş. Tüm geçmişimi, tüm yaşanmışlıkları bu şehre bırakıp başka bir
şehre doğru yola koyuldum. Gidiyorum uzaklara… Yaşanılmış ne varsa bu şehirde
bırakıp gidiyorum.
…
Kuruma geldiğimde Sekreter Hanım personelin gruplar
halinde tebrik ve hoş geldin ziyaretine geleceğini belirtti. O gün sabahtan
akşama kadar 1’inci ve 2’nci kattaki personeller geldi. Gün bayağı yoğun
geçmişti. Kurumdan çıkmam ile kendimi eve atmam bir olmuştu.
Ertesi gün diğer kattaki personellerin tebrik ve hoş
geldin ziyaretleri devam ediyordu. Öğle yemeğinden sonra Sekreter Hanım 4.üncü
kattaki personellerden bir grubun ziyarete geleceğini belirtti.
- Peki,
içeride 10 dakikalık bir işim var. İşim bitince haber ederim içeri
alırsın.
Kapı çaldı. İçeri buyur ettim. Sanki o an zaman
durdu. Yaram kanamaya birkaç damla akmaya başladı. Karşımda yıllar önce benim
için “Umudum” “Hayatım” “Ben seninle ölmeye bile varım” diyen o kadın
vardı. Beni yıllarca bu yara ile baş başa bırakan o kadın… Tüm personel ile tek
tek tokalaştım. Hatta o kadının yüzüne bakarak tokalaştım. Lakin kendisinin yüzüme
bakmaya yüzü yoktu. Etraftaki konuşmaları açıkçası dinliyor gibi
gözüküyor olayın şokunu atmaya çalışıyordum Kaderi ilahinin yıllar sonra bizi
burada denk getireceği hiç aklıma gelmemişti. Hem de aynı kurumda o kişinin
amiri konumunda… Neyse ziyaret fazla uzun yıllar sürmedi. Olayın şokunu
atlatmak için sekreter hanımdan soğuk bir su bulup getirmesini rica ettim. Allah’ım
sen nelere kadirsin.
Geçen gün sabah mesaiye gelirken makam aracından
indiğimde beni camdan gözlediğini gördüm. Sanırım bu huyunu her sabah
sürdüreceksin, gibime geliyor. Az çok seni tanıyorsam yaparsın bunu. Sanırım
ben bu kurumda olduğum sürece bu durum sürdürmeye devam edecek. Benimle kurum
içinde de pek yüz yüze gelmemeye çalışıyorsun. Biliyorum hala bana bakmaya,
benimle konuşmaya yüzün yok…
Şimdi sıra bende diye senin gibi kırıklar, dökükler,
yaralar bırakmayacağım. Seni yalan, sahte sevgi sözcüklerinle baş başa
bırakacağım. Hatta merak etme ben bu kurumda olduğum sürece senin hiçbir yere
tayinini naklini de onaylamayacağım. Bir mum gibi eriyip, ışığınla sönmeni
bekleyeceğim.
Hatırlıyor musun? Bana sen benim ışığım, deniz
fenerimsin demiştin. Evet, ben bir deniz feneri olmayı hep hak ettim. Hayatıma
da bundan sonra bir deniz feneri olarak devam edeceğim. Ama sen bir mum gibi olacaksın.
Kısa bir süre daha ışık verip sonrasında eriyip gideceksin bu hayattan…
Bizim hikâyemiz, sonu mutlu sonla bitmeyen bir aşk
hikâyesiydi.
Doktor Hayat / Bizimkisi Bir Aşk Hikâyesi / İSTANBUL
- 2005
Yine çok güzel yazmışsınız. Kaleminize sağlık :)
YanıtlaSilSayın Yağmur Tozu
SilKıymetli yorumuz icin teşekkür ediyorum.
Sevgi, saygı ve hurmetlerimle
Sayın Yağmur Tozu
SilKıymetli yorumuz icin teşekkür ediyorum.
Sevgi, saygı ve hurmetlerimle
çok güzel, yüreğinize sağlık
YanıtlaSil